Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Robert Hillenbrand Emevi sanatını "eklektik, deneysel ve propagandist" bir sanat olarak tanımlıyor. Oleg Grabar ise bu sanatta, ileride İslam sanatı olacak bir kaç temel unsuru bir kenara bırakmak kaydıyla, daha yaygın bir sanatın, Ortaçağ sanatının izlerini görür.
...her tarihî eserin bir millî yönü vardır ve o, tarih sahnesinden çekilen, yaşayan ve yaşayacak olan toplumların da malıdır. Başta mimari anıtlar olmak üzere bütün tarihî eserler bu özellikleri dolayısıyla onu meydana getiren milletin tapusu mahiyetindedir. Bu durum bilindiği içindir ki birçok savaşta tarihî anıtlar evvelemirde yok edilmesi gereken belgeler olarak mütalaa edilmişlerdir. Bunun en son örneği Bosna Hersek'teki Osmanlı eserlerinin yok edilmesi, oradaki Türk ve İslâm izlerinin silinmek istenmesidir. Bu yüzden, buradaki tarihî anıtlar, en az insanlar kadar silahların hedefi olmuştur.
Sayfa 162Kitabı okudu
Reklam
Türk sultanlarının Orta Asya'dan İstanbul'a ve Edirne'ye kadar bütün başkentlerde yaptırdıkları sarayları dikkate aldığımız zaman onların dış görünüşlerinin oldukça sade olduğunu görürüz. (...) Bir zamanlar dünyanın en muhteşem devlet adamlarının yaşadığı bu sarayların sadeliğini gören bazı Batılı seyyahlar bu duruma hayret ederek bu sarayın Buckingham ve Versailles gibi muhteşem görünüşlü sarayların mutfağı bile olamayacağını ifade etmişlerdir. Türk saraylarının bu sade görünüşü, buralarda oturan sultanların dinden kaynaklanan mütevazı ruh hallerinin bir neticesidir.
Osmanlı camilerinin bol pencereli aydınlık yapısı, İslâmiyetin dış dünyaya açılmaktan korkmayan iyimser ruh halini aksettirirken, loş bir mekân anlayışıyla yapılan kiliseler ise Hristiyanlığın "aslî günah" kavramından doğan karamsar ruh halini yansıtır. Yine kiliselerin tarih boyunca daima üç nefli olarak yapılmış olması da bu dinin teslis (Baba-Oğul-Ruhü'l-Kudüs üçlemesi) inancından ileri gelmektedir.
Sayfa 152Kitabı okudu
Bilindiği gibi, herkesin el yazısı birbirinden farklıdır ve bu farklılığın, insanların karakterlerini, kişiliklerini ve kültürlerini yansıttığı düşüncesinden yola çıkılarak grafoloji adıyla bilinen bir bilim dalı ortaya çıkmıştır.
Sayfa 150 - grafoloji: el yazısından karakter tahlili yapmaya çalışan bir çalışma sahası.Kitabı okudu
Benim şol dilber-i râ'nâ habîb-i gül'izârımdır. Enîsim, mûnisim, yârim, azîzim, gamgüsârımdır.
Yavuz Sultan SelimKitabı okudu
Reklam
Şîrler pençe-i kahrımda olurken lerzân Beni bir gözleri âhûya zebûn etdi felek
(Yavuz Sultan Selim/Selimî) şîr:arslan, lerzân:titrek, zebûn: düşkünKitabı okudu
Eğer bu dünya, bir rüya âlemi ise, buradaki eşyalar, şahıslar, olaylar da gerçek olamaz. Üstelik rüyanın kendisinde de bir gerçekçilik yoktur. Olaylar orada mantık silsilesini takip etmez. Ölmüş bir kimse sağmış gibi bizimle beraber olabilir, yaz gününde kar yağabilir, ya da denizler mavi değil, sarıdır. Bu dünyayı geçici ve bir rüya gibi algılayan bir sanatçının, sanatında bunu aksettirmemesi beklenemez. Bunun için İslâm süsleme sanatlarında asma dalında güller karanfiller açabilir, ya da bazı bitki motifleri (rumîleri) kuş figürleri şeklini alabilir.
Geldi geçdi ömrüm benim şol yel esüp geçmiş gibi Hele bana şöyle geldi şol göz yumup açmış gibi
Yunus EmreKitabı okudu
İslâm sanatkârı, bir sanat eserindeki şekil ve figür, tabiattan ne kadar uzaklaşıp soyutlaştırsa onların dünyadan o kadar uzaklaşacağını ve tabiatüstü kavramları hatırlatacağını kabul etmiştir.
37 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.